Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren ve toplumsal medya şirketlerine Türkiye’de temsilci bulundurma zaruriliği getiren yasa düzenlemesine ait, “Temennimiz, kendilerini hukukun dışında gören bu kurumların, ülkemizin iyi niyetli eforlarına istekli bir halde dayanak vermesidir. Aksi takdirde Türkiye, her koşul altında vatandaşının hukukunu müdafaayı sürdürecektir” dedi.

Erdoğan, bu yıl, “Salgın Sonrası Dünya’da Memleketler arası Sistem ve Değişen Dinamikler” temasıyla düzenlenen TRT World Forum’a görüntü iletiyle katıldı. Erdoğan, iletisinde özetle şunları söyledi:

HATA, İŞLEYENİN YANINA KÂR KALIYOR: Dijitalleşme hepimiz için iyi sonuçları beraberinde getirecektir. Fakat hiçbir kontrolün olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer, faşizmdir. Bunun için dijitalleşme, özgürlüğün alanını genişletirken yeni adaletsizliklere, haksızlıklara, ötekileştirmelere yol açmamalıdır. Son yıllarda toplumsal medya platformlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla, bu bahiste çok önemli sıkıntılar yaşanıyor. ‘Sınırsız özgürlük’ başlığı altında büsbütün kontrolsüz bir alan oluşturularak, yeni mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriliyor. Mağdurlar, birden fazla kere şikâyetlerini ulaştırabilecekleri ne bir muhatap, ne de haklarını arayabilecekleri tüzel bir mecra bulabiliyor. Kötülük yapanın, hata işleyenin yanına kar kaldığı bir nizamın ismi özgürlük olamaz.

VATANDAŞIMIZI KORURUZ: Sıkıntının bir öbür boyutu ise toplumsal medya platformlarının artan mağduriyetleri önleyecek bir eforun içine dahi girmemesidir. Devletlerin vatandaşlarını müdafaa gayesiyle attığı iyi niyetli adımlar ise çabucak ‘özgürlüklere müdahale’ parantezine alınarak, akim bırakılmaya çalışılmaktadır. Türkiye olarak bir müddettir bu mevzuda yaşanan haksızlıkları lisana getiriyor, kimsenin, hiçbir şirketin hukukun üstünde olmadığını vurguluyoruz. Geçen aylarda yürürlüğe giren yasal bir düzenlemeyle toplumsal medya şirketlerine ülkemizde temsilci bulundurma zaruriliği getirdik. Bunu yaparken de milletlerarası hukukun bize tanıdığı yetki çerçevesinde, özgürlük-güvenlik istikrarını gözeterek hareket ettik. Vatandaşlarımızı, özellikle da yetişkinlere göre daha hassas durumda olan çocuklarımızı muhafazayı amaçlıyoruz. Temennimiz, kendilerini hukukun dışında gören bu kurumların, ülkemizin iyi niyetli gayretlerine istekli bir biçimde dayanak vermesidir. Aksi takdirde Türkiye, her koşul altında vatandaşının hukukunu müdafaayı sürdürecektir.

‘Uluslararası medya üç maymunu oynadı’

Türkiye’nin milletlerarası alandaki muvaffakiyetleri, ülke içinde yaşadığı büyük değişim, dış dünyada hakkaniyetli bir formda yer almıyor. Hatta birden fazla durumda, başarılarımız yok sayılarak ya da çarpıtılarak olduğundan farklı bir formda aktarılıyor. 2013 yılından itibaren Seyahat olaylarıyla başlayan süreçte ülkemiz çok önemli haksızlıklara, ikili standartlara maruz kalmıştır. Sokakları yakıp yıkanlar 24 saat canlı yayın yapan memleketler arası medya kuruluşları tarafından barışçıl göstericiler olarak lanse edilmiştir. Suriye’de yüzbinlerce sivilin kanını döken bölücü terör örgütü mensupları batılı kelamda itibarlı mecmuaların kapağını süslemiştir. Lakin tıpkı olaylar Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşanınca, bize basın özgürlüğü dersi verenler, üç maymunu oynadılar. Paris’in göbeğinde haftalarca süren sarı yeleklileri görmezden geldiler. Fransız polisinin göstericileri kör eden orantısız müdahalelerinden hiç bahsetmediler. Fransız devlet organlarının medyaya yönelik ablukası karşısında eleştirel tek cümle kurmadılar. Çabucak her gün şahsımı maksat alan iğrenç manşetleri ise söyleme gereği dahi duymuyorum.

UTANÇ VERİCİ: Bu tarafgirliğe artık aşinalık kazanmış birisi olarak bizi asıl üzen, rencide eden kutsallarımıza yönelik hücumlardır. Medya organlarının İslam düşmanlığı ve yabancı aksiliğine bayraktarlık yapması, hakikaten utanç vericidir. Basın özgürlüğü kılıfı altında sergilenen çirkeflikler, farklı din ve kültüre mensup insanların bir ortada yaşama iradesini zehirlemektedir. Şayet bu nobran hale bir ‘dur’ denilmezse, bunun acısını Avrupa ile tüm insanlık çekecektir.