Ala, FETÖ’yü AK Parti’nin büyüttüğü argümanının gerçek dışı olduğunu belirterek, “Tamamen FETÖ’yle uğraş eden, FETÖ’yü ortadan kaldıran, devlet içinden temizleyen bir partiye, AK Parti’ye yönelik bu türlü gerçek dışı ithamlarla asıl sıkıntıyı örtmeye çalışıyorlar.” dedi.

Ala’ya nazaran, 2013 yılının Mayıs ayında inanılmaz bir büyüme yakalayan Türkiye’ye darbe vurmak için dış güçlerin tesiriyle evvel gezi sonra 17-25 Aralık ve en son olarak da 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleştirildi. Talimatla yapılan bu akınların amacında Türkiye’yi Suriyelileştirmek, Mısırlaştırmak ve Iraklaştırmak vardı.

TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komitesi Lideri Ala’ya yöneltilen sorular ve bu sorulara verdiği karşılıklar şöyle:

SORU: Hem bürokrasiden geliyor olmanız; kaymakamlık, valilik tecrübeleriniz hem de 2007’den beri Sayın Cumhurbaşkanının bizatihi yanında olmanız münasebetiyle her hadiseye şahit oldunuz, her hadisesi gördünüz, vakıf oldunuz. FETÖ’yü Türkiye’de en iyi kime soralım desek herhalde size sormamız çok münasebetli olur. Bu gözle baktığınızda siz FETÖ’yü nasıl bir yapı olarak tanımlarsınız? Devlet içinde nasıl bu kadar yerleştiler? Hangi enstrümanları kullandılar? Nasıl bir yapılanmayla karşı karşıyayız?

YANIT: FETÖ, büsbütün dışarıdan yönetilen, karar mekanizmaları, işin asıl sahibi dış memleketlerdeki istihbarat örgütleri olan, içeride bir ihanet şebekesi. Doğal içeride örgütlenmesi de 1980 öncesine dayanıyor. 1980 öncesinden itibaren hem ordunun hem emniyetin içerisinde hem de topluluk içinde örgütlenmiş, bilinmeyen bir istihbarat teşkilatı üzere örgütlenmiş bir yapı. Topluluğun içinde de biliyorsunuz daha sonra elde ettiği güçle onların sivil topluluk yerine, ekonomilerine yardım yekuna bahanesiyle, ‘himmet’ ismi altında milletin gelirine, iktisadına el koyan bir örgüt haline dönüşmüş.

Bunlar saf sistem açığından yararlanmışlardır. Türkiye’de 1990’lı, 1980’li yıllarda bunları sair örgütler, dış örgütler, içerideki yapıdan kimileri kullanmışlardır. 1990’lı yıllarda 28 Şubat sürecini ele alalım. 28 Şubat’ta devletin mektepleri, imam hatipler kapatılmışken, imam hatiplilerin üniversiteye girmesi engellenmişken, bunlar el üstünde tutulmuştur. Genelkurmay Karargahı’nda kabul edilmiştir ve bu fotoğraf Türkiye’ye verilmiştir. 28 Şubat’ta, periyodun iktidarına yani rahmetli Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu iktidara muhtıralar veren, bildiriler yayımlayan kümelerin, o devir ki Ulusal Güvenlik Konseyi umumî sekreterleri ya da Genelkurmay’daki yetkililerin FETÖ ile bir çatışmasını görmüyoruz.

FETÖ elebaşı onları o vakit çok olumluyordu, karşılıklı iş birliği yapıyorlardı, ‘Yapamadınız çekilin.’ diye manşetler attırıyordu.
Türkiye’deki sıradan siyasi iradeye karşı daha çok dindar kısımdan oy alan, dindar bölüme hitap eden siyasi partiye, siyasi iradeye karşı bu, kullanılabilir bir örgüt olarak görüldü ve ona karşı kullanıldı. 28 Şubat ve daha öncesinde de dindar bölümün büsbütün legal olan büsbütün devletin kurallarına münâsib hareket eden mekteplerine karşı bunların mekteplerini kullananlar oldu devletin içinde. Bunları önemseyenler, yasallaştırmaya çalışanlar oldu ve meşrulaştıranlar oldu.

Vesair taraftan, her şeyi kanunlara, kurallara münâsib Refah Partisi’ne karşı bunun illegal, kayıt dışı, tabiri caizse çalışmaları desteklendi. Bu, milletin gözü önünde oldu. Dışarıdaki bu işi organize edenler, bunların ipini elinde tutanlar ise dışarıda. Bunları maşa olarak kullananlar dışarıda. Bu ne demek? Türkiye ne devir sahiden önemli bir atılım yapma eşiğine gelse ve önemli ekonomik, toplumsal, siyasal, politik sahada, milletlerarası münasebetlerde uzaklık almaya başlasa bir formda önünü kesmeye çalışanlar, Türkiye’yi hançerlemeye çalışanlar derhal faaliyete geçiyorlar.

Gerçekten bunların saldırdığı devirlere bakın. AK Parti’nin 2002’den Türkiye’yi aldığı noktaya bakın ve Türkiye’yi o süreçte getirdiği noktaya birlikte göz atalım. Türkiye inanılmaz bir büyüme, gelişme içinde. Çabucak yanı başımızda Suriye, Irak, Libya, Mısır üzere Arap Baharı’yla tarumar olan yerde parlayan bir yıldız üzere yoluna devam ederken bu ihanet şebekesinin ipini elinde tutan dışardaki güçler bunlara talimat verdiler. Bu talimatla harekete geçtiler ve Türkiye’yi hançerlemeye, içeriden çökertmeye çalıştılar. Türkiye’yi Suriyelileştirmeye, Mısırlaştırmaya, Iraklaştırmaya çalıştılar. Kullandıkları enstrüman da bu FETÖ şebekesi oldu. Lakin kullananlar dışarıda zira zati kendisi de dışarıda, işin elebaşı da dışarıda. O bakımdan çok önemli bir problemle Türkiye karşı zıdda kaldı.

SORU: Siz Erzurum’daki bir konuşmanızda “Biz, sizin ağababalarınızla da uğraş ettik.” demiştiniz. Herhalde bunu kastediyorsunuz?

KARŞILIK: Saf. “Biz, sizi kullananlarla uğraş ediyoruz. Siz de ne oluyorsunuz?” demektir o. “Sizi kullananlar, size o talimatları verenleri biz biliyoruz ve onlarla mücadeleyi biz göze almışız.” Biz, o denli yürüyoruz yolumuza. Yani maşayı tutanı da biliyoruz. Biz onlarla da savaş ediyoruz. Onlarla mücadeleyi başardık. Türkiye ondan evvel kaç badire atlattı. İçeride bunları kullananlar bize kapatma davası açtılar, muhtıralar verdiler. O denli değil mi? İçeride bunları kullananlar bu türlü yaptı. Dışarıda kullananlar, Türkiye’ye bunları da devreye sokarak büyük bir taarruz gerçekleştirdiler.

Ondan evvel Gezi vakalarını, MİT Müsteşarına yönelik hadiseleri düşünün. Bunların hepsi, bunları kullananların bunlara verdiği talimatlarla konumuna getirilen hadiselerdir.

SORU: FETÖ’nün hareketlenmesi, bir terör örgütüne dönüşmesi ne devir başladı. Biz 17-25 Aralık günleri FETÖ’nün nasıl bir hazırlık yaptığı tahminen yıllara sari bir hazırlık içinde olduğunu fark ettik. Bunlar ne vakit bir terör örgütü oldular ve hükümeti devirme kararına geçtiler? Neden bu türlü bir süreci başlattılar?

YANIT: Birinci dinlemeler ve evrak oluşturmalar, hazırlık yapmalar ‘one minute’ten sonra oluyor. Milat ‘one minute’dir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Davos’taki ‘one minute’ çıkışından sonra bunlar, Türkiye’de zati bizimle iş birliği içerisinde değillerdi daima koşut yürümüşlerdir. Bunları destekleyenler, esasen AK Parti’ye karşı olanlar olmuştur.

Devletin içerisinde bunları, AK Parti’ye karşı kullanmak onların işine gelmiştir. Fakat ‘one minute’ten sonra artık külliyen AK Parti’ye karşı ve AK Parti üzerinden de Türkiye’ye karşı Türkiye’yi çökertme hazırlıkları yapılmaya başlanmış. Bütün siyasi partiler dinlenmişti. Türkiye’nin bütün kurumları dinlenmiş. O anda müdahale edilmesi gereken cürümler biriktirilerek ve üzerine de konularak, eklemeler, çıkarmalar yapılıp ,dosyalar haline dönüştürülmüş. İnanılmaz bir kaotik durum, tertip ortaya çıkaracak bir hazırlık yapılmıştı.

Lakin şunu söyleyeyim ‘one minute’ten evvel de kuruluşundan itibaren 80’li 90’lı yıllarda da sonradan daima ortaya çıktı ki bunlar uyuyan hücreler, çok kapalı imamları, mahrem imamları diye aslında bu çeşit bir teşebbüse hazırlık yapmak için başından beri bu türlü örgütlenmiş. Bunu örgütlendirenler, yapılandıranlar çok profesyonel. Yani şunu kabul edelim, “Bunlar o denli kolay, içeride adamlar bir araya geldi, beşerler iyi niyetle, şöyle oldu, bu türlü oldu.” dememek lazım. Bunların çekirdeği büsbütün profesyonelce organize edilmiştir başından beri. 70’lerden beri bunlar bu türlü organize edilmiş, gerek duyulduğunda Türkiye’ye karşı harekete geçirilmek üzere. Ve harekete geçirildiler.

SORU: 17-25 Aralık devrine bakarsak, sizin o devir hayli etkin olduğunuzu görüyoruz. Bu belgeyi birinci aldığınızda ne gördünüz? Önünüzde yalnızca emniyette ya da yargıda birtakım adamlar mı vardı yoksa bir ahtapotun kollarını mı fark ettiniz?

KARŞILIK: Ahtapotun kollarını fark ettik tabi ancak birinci evvel şunu söyleyim; Bu 17-25 Aralık’ta olan hadiseler külliyen emniyetin içindeki ve yargının içindeki FETÖ’cülerin iş birliği yaparak, Türkiye’de bir darbe gerçekleştirme teşebbüsüdür. Bir darbe teşebbüsüdür. Bunun ismini koyalım. 17 Aralık da tesadüfi değildir. 17 Aralık tıpkı devranda Arap Baharı’nın, devletleri tarumar eden, Tunus’ta başlangıç tarihidir. Tunus meydanında kendisini yakan kişi 17 Aralık’ta yani 2010’da. 17 Aralık da tesadüfen seçilmemiş olabilir.

Bunu hiç gözden kaçırmayalım. Orta Doğu’da olan devletlere yaptıklarını, Türkiye’ye yapmak istediler. Bu olup biten, bu dikkate alınmadan anlaşılamaz. Onun için Türkiye’de önlenen şey, Türkiye’nin Suriyelileşmesidir, Iraklaşmasıdır, Libyalaşmasıdır, Mısırlaşmasıdır. Bu önlendi. Bu çok dikkat edilmesi gereken bir husustur.

O gece, Emniyet Umum Yöneticisi beni arıyor; “Efendim, İstanbul’dan ekip gelmiş Ankara’da operasyon yapıyor.” Esasen benim o güne kadarki devlet müktesebatım ve bürokrasinin içerisinden gelmiş olmam, bu tıp hadiseleri yönetmiş olmam, derhal olağan bir şeyin olmadığını derhal bana söyledi; yani kendi fikirlerim. Onu gördük çabucak.

Zira Ankara’da devletin polisi yok mu? Şayet Ankara’da bir şey yapılacaksa, Ankara’daki polise talimat gönderilir. Ankara’daki polisler yaparlar, İstanbul’a bildirirler. İstanbul’dan kişisel olarak birinci devranında Ankara’ya ekip geliyor. Zahir ki devletin içerisinde bir şebeke, bir operasyon peşinde. Gerisinden aslında ortaya çıktı ki Türkiye’yi çökertme planları var ve hazırlıklar yapılmış. “Dönemin Başbakanı” diye fezlekeler emniyette hazırlanmış. Yalnızca isimleri oralara koyacaklar. Bir kısmını koymuşlar. Ve bu operasyonun bütün ayakları tamamlanmış. Kime karşı, hükümete karşı. Seçilmiş bir hükümeti gelgelelim Meclis vazifeden alır. Anayasa’da karar açıktır. Meclis karar alır, hizmetten alır. Ne süreç yapılacaksa hükümete karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vazifesini gasbeden bir kesim varsa, devlet içerisinde bunun ismi darbe teşebbüsüdür.

Bu bir yargılama değil. Hukuk, bütün o kanunlara uymaktır. Hukukçuların her söylediği, yaptıkları bu akıl seviyesinde hukuk olarak görülmüş olmalı ki büsbütün hukuka karşıt, anayasaya, kanunlara karşıt bir faaliyet içerisindeler ve bunu hukukçulara yaptırıyorlar. Bunu emniyetçilere yaptırıyorlar. Esasen darbenin kendi mantığında da bir mesele vardır. Evvelden de İç Hizmet Kanunu, ordu tarafından darbelere münasebet olarak kullanılırdı. Biz, onu daha sonra kaldırdık. Hiç akıl, mantık var mı bunda? Bir Meclis kendisine karşı darbe yapılsın diye bir yasa düzenleyip, birilerine güç verir mi? Fakat bu totoloji. Bu, kendi içerisinde büsbütün safsata. Lakin buna inanan oradaki küçük bir küme harekete geçiriyor ve bu ahtapot üzere devletin kılcal damarlarına yayılmış mekanizma harekete geçiyor ve Türkiye’yi felç etmek üzere darbe teşebbüsünde bulunuyor. Olan biten buydu. Ondan sonra da Türkiye’nin tamamında 33 vilayette, o vilayetlerin etrafındaki vilayetler dahil olmak üzere aylarca operasyon yapmaya çaba ettiler. Hiç hukuka münasip olmayacak bir biçimde. Türkiye’nin yönetimine, idaresine vaziyet eden bizler, o devir Başbakanımız, Hükümet daima birlikte bu Hükümet darbesinin önüne geçtik. Yani yargı ve emniyet iş birliğiyle yapılmak istenen darbenin.

SORU: 2013-2014 epeyce hareketli bir periyottu. Sizin de tam İçişleri Bakanı olduğunuz sürece denk geldi. Yargı ve emniyetteki birtakım güçleriyle darbe yapacaklardı, bu engellendi. Gerçek bir hareketle engellendi. Daha sonra bunların medyadaki uzantılarına müdahale edildi. Onlar engellendi. Siz, o periyot bu yapının askeriye içerisinde de bir yapılanması olduğunu ve potansiyel bir askeri darbe olabileceğine dair bir duyum bir his içerisinde oldunuz mu?

KARŞILIK: Askeriye kendi kuralları içerisinde işliyordu. Devir vakit hem MİT Müsteşarlığı hem İçişleri Bakanlığı’nın istihbarat üniteleri oraya ait de değerlendirmelerini Genelkurmay’a sunmuştur. Ancak sizin görmeniz öbür, onların değerlendirmeleri farklı olabiliyor. Zati bunlar da söylendi. Mütemadi Türkiye’de irtica tehlikesi üzerinden sivil iradeyi ve idareyi hizaya çekmeye çalışan bu Askeri Şura’nın kendi altında neler olup bittiğini görmemesi mümkün mü? Görmüyorsa bu kadar izansızlık neyle izah edilebilir? Asıl orada sormak lazım. Orasının biliyor ve tedbir alıyor olması gerekirdi. Zira sorumluluk, salahiyet her şey onlardaydı. Sivil yönetimin, askeri ortamda rastgele bir salahiyeti, TSK’ya ait bir salahiyeti kelam konusu değildi. Jandarma bile İçişleri Bakanlığı’na bağlı değildi.

SORU: Siz, bir darbe olacağına dair bir his içerisinde olmadınız herhalde…

YANIT: 17-25’ten acilen evvel, 2013’ün Mayıs ayı çok değişikti. Büyük yatırımları, Türkiye, televizyonlardan canlı yayınlarla ihale yaptı. Yap-İşlet-Devret modeliyle, üçüncü köprüden üçüncü havaalanına birçok sahada adımlar attı. Nükleer güç santrali görüşmeleri oluyor. Terör örgütü 8 Mayıs’ta, Türkiye’deki gelişmeleri ve terörle mücadeleyi görüp Türkiye’yi terk etme konusunda açıklama yapmış ve deklare etmiş; Türkiye’yi terk edecek. Türkiye, tarihinde birinci kere IMF’ye son taksitini ödemiş. Hepsi bunların o Mayıs ayı içerisinde oldu. 100 milyar dolara yakın da ekonomik büyüklüğü olan bir faaliyet konuşuluyor, bir kısmı ihale edilmiş, bir kısmı edilecek. Dayanılmaz bir bahar havası var. Çabucak gerisinden Gezi vakaları ve bir anda hava değişti. Derhal sonra 17-25 Aralık darbe teşebbüsü de olunca, Gezi hadiseleri, darbe teşebbüsü, ondan evvelki hadiseler, çok somut kanıtlar olmasa bile Türkiye’nin başına bir bela getirmeye çalışanların dışarıda ve içeride harekete geçtiğini bize gösteriyor.

Biz ondan sonra 2014 yılında İç Güvenlik Maddesi’ni Meclis’e götürdük. Neden götürdük? Artık 17-25 Aralık ile emniyet ve jandarmada birtakım örgütlenmeler, oluşumlar hem de yargıda ortaya çıkmış durumda. Emniyet ve jandarma kısmını yönetebilmek için götürdük zira bu burada kalmaz, bunlar daha farklı şeyler daima yapıyorlar. Şöyle bir şey olmadı: 17-25’te bunlar bir harekete geçti, bastırıldı. Ondan sonra durmadılar, mütemadi operasyon yapmak peşinde koştular. MİT tırlarını hatırlayınız. 17-25 kadar önemli, Türkiye’ye kastedilen bir hadiseydi o. MİT tırlarının durdurulup içindeki bütün MİT’e ilişkin bâtın kalması gereken haberlerin ifşa edilmesi. Dolasıyla biz emniyet ve jandarmadaki durumu denetim altına almak için İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nı hazırladık, Meclise götürdük ve çıkardık.

Orada ne getiriyordu? Emniyet yöneticilerinin FETÖ ile iltisaklı olanlarını emekli ettik, birçoklarını emniyetten uzaklaştırdık. 35 bine yakın burayla iltisaklı emniyet mensubu… Daha süreç devam ediyor, emniyetten temizlenmeye çalışılıyor. Jandarma hiç bağlı değildi, külliyen Genelkurmay’a bağlı, İçişleri Bakanlığı’nın inisiyatifi yoktu. Jandarma kısmen bağlandı.

Bizim emniyet yöneticileri seviyesinde, büro yöneticileri seviyesinde o kanun hasebiyle yaptığımız atamalar, değişiklikler, jandarma kesim ve vilayet komutanlıklarında yaptığımız değişiklikler nedeniyledir ki 15 Temmuz’daki alçak darbe teşebbüsüne emniyet ve jandarma asla katılmamıştır. Jandarmanın bir kısmı onlarla birlikte hareket etmiş ancak değiştirdiğimiz, değiştirebildiğimiz alay kumandanları ona katılmamıştır, emniyet de büsbütün önünde durabilmiştir.

Biz, olan biteni, olup bitecek olanların habercisi olarak değerlendirdik. Her vakit şununla karşılaşıyoruz; güya siyasi irade, bütün bu gördüklerini, olabilecek diye iddia ettiklerini yönetebilecek güce sahipmiş Türkiye’de de bu türlü bir şey yapılmamış üzere düşünülüyor. Hayır, işte ben “Bir ölçü güç alayım” diye Meclis’e yasa götürdüm. Daha öncesinde o denli bir yasa yok. Meclis’te siyasi partilerin tamamının çok büyük direnciyle karşılaştık. O bakımdan sistemin, bütün o önlemleri alabilecek kapasitesi sonlu. Siyaset yapanlara hudutlu bir alan vermiş durumda. O bakımdan da biz onlar olmasın diye, o denli bir şey olursa o devir da bu önlemler alınabilsin diye o değişiklikleri yaptık ve onun 15 Temmuz gecesinde büyük yararını gördük.
Vatandaşımızın dışarı çıkması, Cumhurbaşkanımızın liderlik etmesi, bizlerin tertibi ve vaziyet etmesi, bunalım merkezinden yönetmeye başlamamız lakin tıpkı vakitte burada yaptığımız değişiklikler, hepsi bir araya gelince 15 Temmuz’a kadar bütün darbe teşebbüsleri başarılı olmuşken, 15 Temmuz’da olamadı.

SORU: Bir televizyon programında darbe teşebbüsünün olduğu gece emniyet yöneticilerinin toplandığı ve “Buna karşı direnmeyeceğiz. Türk polisi erle çatışmaz.” Dediği tez edildi. Siz ne diyorsunuz bu hususta?

KARŞILIK: O zamanki emniyet umumî yöneticimiz ve müsteşarımız bağlandı esasen, nasıl bir talimat verildiğini anlattılar. Bu türlü bir şey yok bir kez. Bu, FETÖ’cülerin, üç beş kişinin kendi arasındaki kendi haberleşmeleridir ByLock’tan, şuradan buradan. Bu daha sonra çıktı. Emniyet Teşkilatı’nın asla bu türlü bir şeyi laf konusu değil.

Erzurum’dan Türk Havayolları’nın saat 21.25 tarifeli uçağıyla havalandık. Ankara Esenboğa’ya indiğimde, uçaktayken daha, MİT Müsteşarımızın beni aramasıyla darbe teşebbüsü olduğunu anladım. Bana o devir, saat 23.00 sularında haber verildi. Ben de Emniyet Umum Yöneticimizi çabucak arayıp durumu, ne olup bittiğini aldım ve şu talimatları verdim: “Kesinlikle silahla karşılık verilecek. Emniyet Teşkilatı’nın tamamına bildiri çekiyorsunuz benim mesajım olarak, benim talimatımdır bu. Hiçbir halde devlet bu ihanet şebekesine teslim edilmeyecek. Silahla karşılık verilecek. Derhal kalkışanlar gözaltına alınacak.” Emniyet Umumi Yöneticimiz de “Efendim biz talimatlarınızı aldık, biz de siz havadayken kimi talimatlar verdik, üzerine bu talimatları geçiyoruz.” dedi. Emniyetin ünitelerine, polislere giden talimat, büsbütün karşı durulacak, silahla uğraş edilecek, bunlara devlet teslim edilmeyecek ve olurda olanlar da en yakın bürolarına derhal gidip şu anda hizmet alacaklar.

Güneydoğu’daki çukur hadiseleri hasebiyle şahsi harekatımızın çok değerli bir kısmı oradaydı. Onları da oradan gece boyunca Ankara’ya taşıyarak, bunların işgal ettiği Genelkurmay, kimi konumları, hususî harekat ile geri aldık. Ben, Ulaştırma Bakanımızı aradım ve “Özel harekat, Güneydoğu’dan, kimi bölgelerden buraya gelecek. Bütün havaalanlarına talimat verin, hususî harekat polislerimiz gittiğinde, oradaki hangi uçak varsa alsın, getirsin.” dedim ve bu türlü taşıdık. Bir kısmını Ankara’ya indiremedik, Nevşehir’e indirdik. Nevşehir’den kara yolu ile buraya getirdik gece uzunluğu. Hususî harekat da buradaki duruma vaziyet etti ve böylelikle polisin önemli bir biçimde müdahalesiyle o işgal ettikleri devlet kurumları bunlardan alındı. Genelkurmay’dan Mürted’e kadar, Jandarmadan diğer taraflara kadar.

SORU: O akşam sizin bu talimatınıza karşı gelen rastgele bir emniyet yöneticisi oldu mu ya da tereddütte olanlar?

KARŞILIK: Hayır. Bir kısmını vazifeden aldım. O gece Sahil Güvenlik Komutanı’nı Bakan Yardımcımız aradı, ulaşamıyor. “Efendim siz arar mısınız?” dedi. “Hayır, şu anda ulaşılamayan Sahil Güvenlik Kumandanı, kumandan değildir.” dedim. Acilen hizmetten aldım ve “Hemen basına bildirin.” dedim. Hizmetten almalar yaptık.

O gece Bursa Valisi arayarak, Alay Kumandanı’nın kendisini “Sıkı idare komutanı” olarak ilan ettiğini söyledi. Ben “Hemen gözaltına alıyorsunuz.” dedim, gözaltına aldılar. Valimiz geri döndü, “Bu kişinin cebinden, Türkiye’deki, gayri bölgelerdeki kendilerine nazaran FETÖ’cülerin ‘sıkı idare komutanı’ olarak tayin ettikleri bireylerin hizmet konumları ve listesi çıktı.’ dedi. Onu derhal bana elektronik ortamda gönderdi. Bütün Türkiye’ye, Emniyet’e, Bakanlığa bunların derhal gözaltına alınması talimatını verdim ve onlar gözaltına alındı.

Karargahta, İçişleri Bakanlığındaki müsteşarımız, müsteşar yardımcılarımız, herkes, belediyeler dahil, valilikler dahil arayarak, araçlarla müdahale edilmesini istediler. Biz havaalanında da bunalım merkezi kurarak, oradan sabaha kadar bütün sıkıntıyı, vaziyeti yönettik. Başbakanımızla, Cumhurbaşkanımızla diyalog içinde bu 15 Temmuz alçak darbe teşebbüsünü bastırdık. 

Çok enstantaneler var içerisinde. Hususî Kuvvetler Kumandanı, “Genelkurmay Liderimizin konumunu tespit ettim, bana bir hükümet buyruğu lazım gidip onu alabilmem için.” diye gece beni aradı. Korgeneral. Ben “İçişleri Bakanı olarak, şu anda Cumhurbaşkanımızın da Başbakanımızın da yetkilerinin bende mündemiç olduğunu düşünerek, madem ki sizinle ben görüşüyorum, o salahiyetlerin hepsini veriyorum, git ve al.” diye talimat verdim. Onlar yanlış istihbarat almışlardı, öbür bir sonuç doğdu, gittiler bulamadılar. Lakin sabaha kadar külliyen vaziyet edildi, yönetildi ve bu sonuç elde edildi.

SORU: O gecenin herhalde en hazin, en üzücü hadiselerinden biri Gölbaşı Şahsi Harekat Daire Başkanlığına yapılan akındı. Nasıl haber aldınız?

KARŞILIK: Jandarmanın karargahını onlardan kurtaralım diye şu anda Jandarma Umumi Kumandanı olan Orgeneral Arif Yavuz’la telefonda görüştük. Ben ona televizyona da bağlanmasını söyledim. Arif Paşa, Emniyet Umumî Yöneticimizle de görüştüler ve jandarmayı geri almak için şahsi harekat istediler. Oradaki arkadaşlarımızı, burada olanları meskenlerinden çağırarak ve orada vazifeli olanları da katarak helikopterle ilgili taraflara dağıtmak üzere talimatlandırdık. Emniyet Umumi Yöneticimiz de vaziyet etti. Onlar tam helikoptere binerken ve kapının önünde toplanmış haldeyken bu alçaklar, devletin uçağını devletin hususî harekat polislerine karşı bombalamak için kullandılar ve orada 49 kardeşimiz şehit oldu. Bir de oradaki caminin müezzini şehit oldu. Onlar da bu alçak güruhun işgal ettikleri yanları, onların elinden almak için Ankara içinde operasyona gidiyorlardı.

SORU: Her FETÖ sıkıntısı gündeme geldiğinde Türkiye’de algılar, olguların önüne geçiyor. Bunlardan biri tahminen ‘FETÖ’yü AK Parti’nin büyüttüğü’, ‘FETÖ’nün AK Parti devrinde büyüdüğüne’ dair savlar. Beşerler da bunları konuşuyorlar. Siz bu işi çok iyi biliyorsunuz yani devletin köklerinden geliyorsunuz. Bu nasıl bir yapıydı? AK Parti periyodunda mi büyüdü hakikaten yoksa daha öncesi nasıldı?

YANIT: Bu, külliyen gerçek dışı bir argümandır. Bu aslında negatif bir propagandadır. Büsbütün FETÖ’yle uğraş eden, FETÖ’yü ortadan kaldıran, devlet içinden temizleyen bir partiye, AK Parti’ye bu türlü gerçek dışı ithamlarla asıl sıkıntıyı örtmeye çalışıyorlar. Bunun gerçekle ilgisi yoktur. Zira bunlar nihayetinde 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yapanlar, hazırlayanlar, planlayanlar korgeneral seviyesine gelen generaller. Bir kişinin AK Parti devrinde Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) girip de general olması mümkün değil. En fazla yüzbaşı olabilirlerdi.

AK Parti devrinde girmiş olanlar ama yüzbaşı olabiliyor o vade içinde 15 Temmuz’a kadar. Nasıl AK Parti büyütmüş oluyor. Bu kadar generali, albayı… Mantıken tutarsız. AK Parti bunlarla savaş eden bir parti ancak bunları büyütenler; 1990’lı, 1980’li yıllardaki velev 1970’li yıllardan itibaren çok açık, basamak basamak ortadadır. Yani devletin bütün mekteplerini, imam hatiplerini kapatıp bunların mekteplerindeki talebeleri Genelkurmay Karargahı’nda kabul edip topluluğa bu resmi sunan 28 Şubatçılardı. 28 Şubat muhtırasını kim verdiyse bunları en fazla büyütenler onlar. 28 Şubat bunların önünü açmıştır. 28 Şubat’ta legal siyasi partiyi, ‘irticacı’ diye kapatıyorsunuz. Devletin imam hatiplerini, ‘Buradan irticacı çıkıyor.’ diye kapatıyorsunuz ancak bunlara hiçbir şey yapmıyorsunuz. Kim açmış oluyor bunların önünü? Kim bunları beslemiş oluyor? Bunların asıl önünü açan, bunları besleyen 28 Şubatçılardır. Fakat o güne kadar da devletin içine bunları yerleştiren ve devletin içinde bunların bu türlü serpilmesini sağlayan dış istihbarat örgütlerinin içerideki operasyonlarıdır. Onlar, dış istihbarat örgütleri, gerektiğinde Türkiye gelişirken, kalkınırken, devletin önünü kesebilecekleri maşaları burada büyütüyorlar, önünü açıyorlar. Bunları yapabiliyorlar lakin bunlara imkan sağlayan da maatteessüf bu işlerden haberdar olmayan o üniteleri yönetenlerdir ve 28 Şubat’ta olan biten o kadar açık ki yani bunları himaye edenler, siyasetçiler, bunların lehine açıklamalar yapanlar… Bunlar o zamanki başbakana ‘Çekil artık yapamıyorsun?’ derken, bunların iyi beşerler olduğunu, bunların neler yaptığını olumlu anlatanlar rahmetli Ecevit’ti ve o dönemki öbür siyasetçilerdi. Bu bakımdan çok hassasiyetle ele alınması gereken süreçler yaşadık.